Home / Konuk Yazarlar / Genel / SURİYE’DE KATLEDİLEN HALEP TÜRKMENLERİ İLE AKRABAYIZ

SURİYE’DE KATLEDİLEN HALEP TÜRKMENLERİ İLE AKRABAYIZ

Bize “Yedi Bucak Avşarları” derler

Hüseyin EKİCİ

13.03.2025

Suriye’nin bugün soykırımına uğrayan Alevi Köy ve kasaba sakinleri ile diğer azınlıklar HTŞ terör örgütleri tarafından insanlık dışı işkence ve katliamlarıyla karşı karşıyadır. Her türlü işkenceyi yapıp katledip kimini tanınmaz hale getirip imha ediyorlar. Evleri yağmalanıyor. Kaçırılanların akıbeti de bilinmiyor. Türkiye başta olmak üzere bütün dünya ülkeleri seyrediyor.

Tek suçları Alevi inançlı ve Türk oluşlarıdır.

Bir insanlık dramı olan bu soykırım nedir diye sorarsanız bin yıldan beri orada yaşayan Türkleri Araplaştıramadıkları içlerine dert olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak kurulmuş ve buna da sıkı sıkıya gönülden bağlı olan Türkmen Alevi inançlı vatandaşları da Araplaştırmak istemeleri bundandır. Gerici zihniyete boyun eğmeyen Türkmenler ne Türklüklerinden ne de inançlarından ödün vermeden yaşamlarını sürdürmektedirler.

1400 yıldır bizleri kırdınız, katlettiniz ama Araplaştıramadınız ya bu da size ders olsun.

Suriye’de katledilenler Hristiyanlar, Nusayriler, Türkmen Aleviler ve diğer azınlıklar inançları ne olursa olsun sonuçta insandır. Bizim öz be öz akrabalarımız ve kardeşlerimizdir. Atatürk’e gönülden bağlı olduklarını her zaman ifade etmişlerdir. Her yıl Hacı Bektaş Veli Anma etkinliklerine gelirler, burada buluşur dertleşiriz.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetimiz bunları mutlaka biliyordur. Cinayetlerin durması için gerekli önlemi alacaktır.   

Yapılan katliama sıradanlık süsü vererek Esat kalıntıları gibi uyduruk gerekçelerle katletmeleri ne katillere ne de onları destekleyip kucaklayanlara, nerede namaz kılarlarsa kılsınlar itibarlarını yükseltmez, katilliklerini silemezler.  İslam Dininin softaları olsalar bile katildirler. İnsan olarak bir değerleri yoktur. Tarih bunları yapan ve yaptıranları hiçbir zaman unutmayacak ve lanetleyecektir. Bunlar 2.Kerbela’nın Yezitleri olarak anılacaklardır.

EMEKLİ ÖĞRETMEN ŞAHİN TATAR (15.11.1939 – 20.10.2018)

Rahmetle ve saygıyla andığımız Öğretmenimiz Şahin Tatar tarihi yazıyı yazıp bizlere emanet etmiştir. Tam da zamanıdır bu yazıyı tekrar yayınlıyorum.

İlişikte okuyacağınız yazı okurlarımıza bazı tarihi ipuçlarını da vermektedir. Hiçbir şey Halep yöresinin insanlarıyla akrabalık bağlarımızın olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Aramızdan ebediyete göç eden Emekli Öğretmen Şahin Tatar bu tarihi bilgileri özetleyerek bizlere emanet etmiştir.

Emekli Öğretmen Şahin Tatar, Köy Enstitülerinde eğitime başlamış ve fakat öğrenci iken 1952 yılında Demokrat Parti iktidarı döneminde öğretmen okullarına dönüştürülmüş okullardan birinde okuyup öğretmen olarak mezun olmuştur. Anadolu’nun köylerinde eğitim vererek Anadolu aydınlanmasına katkı sağlamıştır.

Şahin Tatar ile yaptığımız görüntülü söyleşimiz daha birçok konuda bizlere ışık tutmaktadır.

Yazının orijinaline bağlı kalarak hiç ekleme çıkarma yapmadan yayınlıyorum.  

*************

“BİZİM ATALARIMIZ HALEP’TEN GELMİŞTİR. TÜRKMENİZ, AVŞARIZ

KÖYÜN ADI : İĞDELİ

BAĞLI OLDUĞU İL : KAYSERİ

BAĞLI OLDUĞU İLÇE : SARIOĞLAN

Tarihi

Köyümüz halkı Oğuzların (Türkmenlerin) Boz-Oklar Kolunun Avşar (Afşar) boyundandır. Köyümüz bugünkü yerleşim yerine 1956-1957 yıllarında yerleşmiştir. 1957 yılından önce, şimdiki yerleşim yerinin 600-700 metre uzaklıkta Kuzey-Batı tarafına oturmuştur. Önceki yerinden heyelan nedeniyle 1957 yılında bugünkü yerine inmiştir. Eski köy yerinde çeşmeler halen durmaktadır.

Köyümüz eski yerleşim yerine tahminen 1700-1800 yılları arasında yerleşmiştir. Bu tahmini tarihi komşu köyümüz olan ‘’KÖRKUYU’’ köyünün kurucusu olan Kara Hasan ’ı n mezar taşındaki ölüm tarihinden alıyoruz. (Hicri 1179- Miladi 1763 yılına dayanarak tahmini tarihi yazıyoruz.)

Köyümüz bu isminin ‘İĞDELİ’ olmasının nedeni;

1- Bugün Kayseri-Pınarbaşı (Aziziye) ilçesine bağlı ‘İğdeli’ köyünden buraya gelmesi sebebiyle,

2- Eski yerleşim yeri olan yukarı köy, yerleştiği zamanlarda tamamen ormanla kaplı, ormanın içerisinde ufak bir iğde ağacının yanında az bir su bulunması nedeniyle, buraya yerleşiyorlar suyu çeşme yapıyorlar ve ‘İĞDELİ’ ismini veriyorlar. Böylece köyümüzün ismi ‘İĞDELİ’ oluyor.

O tarihlerde çevremizdeki köyler tamamen Pınarbaşı’na (Aziziye’ye) bağlı olduğundan dolayısıyla köyümüzde Pınarbaşı’na bağlanmış oluyor. Zaten köyümüze ait eski tapular Aziziye’den (Pınarbaşı’ndan) çıkıyor ki bu tapulara ‘88’ tapuları deniliyor. Bu 1288 oluyor. (Hicri yılı)

Köyümüz Türkiye Cumhuriyetinin ilanından sonra Sivas ili Şarkışla ilçesine, 1950’den sonra Sivas İli Gemerek ilçesine, 1968 yılında yapılan referandumla Kayseri ili Sarıoğlan ilçesine bağlanıyor.

Köyümüzün buralara nasıl geldiğine gelince; bugün Sarıoğlan ilçesine bağlı 6 tane ‘Afşar’’ köyü vardır. 1) Körkuyu, 2) Yelliburun, 3) İğdeli, 4) Karpınar, 5) Burunören, 6) Kaleköy’dür.

Bu isimlerini yazmış olduğum köylere, çevre komşu köylerimiz: Kadılı, Ebulhayır, Kızılpınar, Karaözü gibi köyler bizlere Afşarlar veya Aşiretler derler. Özellikle şunu belirteyim Karaözü köyü bizim bu Afşar köylerine Aşiretler dediği gibi ‘Türkmenler’ diye söylerler.

1957 yılında Yelliburun Köyü ile Körkuyu köyleri birleşti, tek muhtarlık oldu ve ismi ‘YERLİKUYU’ köyü oldu.

Yukarı da ismini yazmış olduğum 6 Afşar köyüne 7 Bucak Afşarları deniliyor. Bu bucak Afşarlarından 6’sı burada 7’incisi yok. 7’inci obanın nereye gittiği bilinmiyor.

Bu köylere 7 Bucak Afşarları denmesinin nedeni:

7 Bucak Afşarları denen köylerimiz 1500 veya daha önceki yıllarda Halep yöresinde yaşayan Kuzey-Suriye Afşarlarının 3’üncü kolu olan Kut-Beyi oğulları Afşarlarındandır. Derlediğim kişilerden aldığım bilgilere göre;

1- Halep’in ‘Bucak’ denilen yerleşim yerinden geldiklerinden,

2- Asi Irmağının kıyısından geldiklerinden dolayı 7 Bucak Afşarları diyorlar. Bilindiği gibi nehir (ırmak) kıyılarına Bucak denir.

7 Bucak Afşarları , Halep dolaylarında ve Asi nehrinin çevresinde konar-göçer hayat geçirerek yaşamını sürdürürler. Geçimleri hayvancılıktır. Yazın Halep’in yüksek yayla yerlerinde, kışın ırmak kıyısında yaşamlarını sürdürürler.

7 Bucak Afşarları (Obaları) Alevi’dir. Bu 7 Obanın “Ebu Seyf” isminde bir reisleri vardır. Bu reis yiğit, cesur bir kişi olmasına rağmen hoşgörülü, mütevazı ve komşularıyla iyi geçinen, kendine güvenilir bir kişidir.

Bu komşuluk ilişkileri Çaldıran Savaşından (1514) sonra sona erer, nedeni de; 7 Bucak Afşarları Alevi, diğerleri Sünni’dir. Çaldıran Savaşına kadar aralarından su sızmayan her iki Oğuz (Türkmen) Boyları mezhep ayrılığı nedeniyle bozuşurlar.

Faruk SÜMER’İN Oğuzlar (Türkmenler) kitabında Afşarların Aleviliğe daha yakın görüşlü ve Aleviliği benimsemelerini, Afşarların reisi Nadir Şah’ın Uzun Hasan’a daha yakın olduğunu, ayrıca Kuzey Suriye Afşarlarının reisi Mansur Bey’in 1505 tarihinde Kızılbaş Tacını giyerek Aleviliği benimsediğini ve Aleviliği kabul ettiğini yazıyor. Bu nedenle 7 Oba Bucak Afşarları da diğer Afşar Obaları gibi Alevi’dirler.

Yavuz Sultan Selim Mısır seferine (Ridaniye Savaşı 1517) giderken yolu Halep’ten geçiyor. Kendilerini Yavuz Sultan Selim yanlısı seven Sünni Oğuzlar (Türkmenler), 7 Oba Bucak Afşarları Şah İsmail yanlısı ve Alevi olduklarını Yavuz Sultan Selim’e bildiriyorlar. Yavuz Selim şikayet edenlere ‘Siz hiç seslenmeyin, ben seferden döndükten sonra, o Bucak Afşarlarını imha ederim’ der.

Bu arada avlanmakta olan Bucak Afşarlarının reisi Ebu Seyf Yavuz Sultan Selim’in ordularını görür ve obasından kırk (40) atlı kuşandırıp Yavuz Sultan Selim’in huzuruna varır. ‘Padişahım bizde Oğuzların (Türkmenlerin) Bozokların Afşar Boyundanız. Emret kırk (40) atlımla ordunuza karışıp sefere (savaşa) gidelim’ dediyse de Yavuz Selim ‘Siz geri çadırlarınıza dönün benim askerim bana yeter’ der.

Bunun üzerine Ebu Seyf obalarını toplayarak “Yavuz Selim seferden dönüşte bizi imha eder, çünkü komşularımız bizi Şah İsmail yanlısı yani Alevi demişlerdir hemen Diyarı Rum’a (Anadolu’ya) gidelim” der. 7 Oba Bucak Afşarları yerleşim yerlerinden ayrılırlar. (1517)

İşte çıkış o çıkış. Anadolu topraklarında uzun müddet konar göçer hayatı geçirirler. Hayvancılıkla geçimlerini sağlarlar. Yazın serin ve yayla yerlere kışın ise ılık yerlerde yaşamlarını sürdürürler. Gaziantep, Kahramanmaraş, Adana-Kozan’da konar-göçer olarak uzun müddet kalırlar.

Yavuz Sultan Selim Ridaniye Seferinden (1517) döndükten sonra ne görsün 7 Bucak Afşarları bulundukları yerlerde yok, hemen Yavuz Selim’e Afşarların Diyarı Rum’a (Anadolu’ya) kaçtığını söyleseler de bizim Afşarlar böylelikle ölümden kurtulmuş olurlar.

Osmanlıların eline Halifelikte geçtik ten sonra Anadolu’da mezhep ayrımı kendisini gösterir. 1517 yılından sonra Osmanlılar Alevi olan Oğuzlara (Türkmenlere) yaptıkları işkence kalmamıştır. Alevi toplumlarını yerlerinden kaçırıp kuş uçmaz, kervan geçmez yerlere, dağlara orman aralarına gitmelerini ve yerleşmelerini sağlamışlardır. Kendi anlayışlarına göre ‘fetva’ çıkartıp insanlığa yakışmayan kıyımlar yaptırıyorlar. Bilhassa Yavuz Sultan Selim döneminde Afşar Alevileri çoğunlukla Toros Dağlarına yerleşiyor.

Afşar Şairlerinden esas ismi Aşık Veli olan Dadaloğlu (1785-1868) bir şiirinde;

“Devlet vermiş hakkımızda fermanı,

Ferman Padişahınsa dağlar bizimdir” der.

Bu şiirinde Aleviler hakkında verilen ‘fetvalar’ açıkça kendini hissettiriyor. Anadolu’nun verimli topraklarında yaşayan Aleviler, kuş uçmaz, kervan geçmez, verimsiz topraklara yerleşiyorlar. Batı Anadolu’daki Aleviler korkularında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine gidip yerleşiyorlar. Oradaki Şafi Kürtleriyle iyi geçinmek için Kürtçe’yi öğreniyorlar ve korku belası Kürtlüğü benimsiyorlar. Halbuki Alevinin Kürdü olmaz.

Orta Asya’daki Oğuzların (Türkmenlerin) dini ‘Şaman’dı. Aleviler Şamanizm’in örf ve geleneklerini bugüne dek sürdürüyorlar. Örneğin Kış yarısında (28 Ocak’ta) ‘Saya Gezme’ Hıdrellezde (6 Mayıs) Yoğurt Bayramı yapma vs. gibi.

Zaten Osmanlılar Halifeliği ellerine geçirdikten sonra (1517) yaşam tarzlarını Arapların örf ve adetlerine göre yönlendiriyorlar.

Gelelim bizim 7 bucak Afşarlarının durumuna:

Yukarıda da belirttiğim gibi, bu 7 Oba Bucak Afşarları yaşamlarını Anadolu’nun ayrı ayrı yerlerinde sürdürüyorlar. Bugünkü yerleşim yerine 1700-1750 yılları arasında yerleşiyorlar.

Karaözü köyü bizim 7 Bucak Afşarlarından önce bugünkü yerleşim yerine yerleşiyorlar. Öğretmen Hüseyin ÖZTÜRK’ ÜN ‘Karaözü Dergisindeki’ yazısına göre Karaözü Köyü’nün yerleşim tarihi 1600-1650 yılları arası.

NOT: Hüseyin ÖZTÜRK (Sivas Senatörü idi)

Bizim 7 Bucak Afşar Alevilerinin bugünkü yerine yerleşmelerinin nedeni ‘Kara özü’nün Alevi olması diye düşünülmektedir.

Bucak Afşarlarında ilk önce gelen köy ‘Körkuyu’ ondan sonra sırası ile Yelliburun, Karpınar, Burunviran ve Kaleköy’dür. En son gelen köy bizim “İĞDELİ” köyü’dür. Diğer köyler bugünkü yerlerine yerleştiklerinde bizim köyümüz, bugünkü Tuzhisar Kasabasına yakın ‘Kara Hıdırlı’ köyüne yerleşmişler. Çevresindeki komşu köylerin Sünni olduğu için bizim köye dirlik (geçim) vermemişler. Bizim köyde akrabaları olan 7 Bucak Afşarlarının yanına gelip ilk önceki yerine oturmuşlar. Bugün ‘Kara Hıdırlı’ köyünde bizim İğdeli köyünün mezarlığı vardır. Kara Hıdırlılar bu mezarlığa ‘Kızılbaş mezarlığı’ derler. Ayrıca kendi ölülerini bu mezarlığa defin etmezler.

Yavuz Sultan Selim zamanından 1923 yılına kadar süre gelen mezhep ayrımı Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir. Alevi olan Afşarlar korkularından Sünnileşmişlerdir. Yalnız Aleviliği kaybetmeyen Afşarlar bizim buradaki 6 Oba Bucak Afşarıdır. (Obanın biri nerede ise bilinmiyor).

Yattığı yer kendisini incitmesin Mustafa Kemal ATATÜRK yurdumuzu düşmanlardan ve Osmanlıların hakimiyetinden, bizleri kurtardı.

Bizler Oğuzlar (Türkmenler) ve Alevi olduğumuzu kanıtladık.

Aşağıdaki şiirimle  kim olduğumuzu daha iyi anlamış olursunuz.

‘Be hey kardeş bizi soysuz sanmayın,

Şükür efendimden ihsanım vardır.

Ben aslımı size açıklayayım,

Orta Asya’dan gelen neslimiz vardır.

Orta Asya’dan gelip Meşede konmuş,

Oğuz Türkü ismi orada almış,

Horasan iline neslini yaymış ,

Isfahandan gelen Derviş’im vardır.

Afşarlarmış bir zamanlar bu yurtta,

Kurmuşlar çadırın Halep altına,

Göç etmiş gelmişler Rum Diyarına,

Buralarda yatan yatırım vardır.

Oturmuşlar oba oba dağlara,

El açmamışlar asla düşmana,

Dağılmışlar her birisi bir yana,

Bizleri kurtaran “Atatürk’üm” vardır.

Ben ‘ Şahin’ aslımı bilen kişi yem,

Türk’üm, Alevi ve Bektaşi’yem,

Horasan meşhetli, hem Bucaklıyam,

‘Derviş Cuma’ gibi neslimiz vardır.

Şiir : Şahin TATAR

YARARLANDIĞIM KAYNAK KİŞİLER:

Osman Çavuş. (Babam Osman (Cafer) TATAR)

Hocanın Hüseyin Çavuş. (Cinni Hüseyin, Hüseyin GÜNEŞ)

Mustafa Çavuş. (Mustafa UĞUR)

Hüseyin Çavuş. (Hüseyin EKİCİ)

Hacı Çavuşun Ahmet (Ahmet UĞUR)

Hüseyin ALKAN (Halil oğlu)

Boz Ahmet’in oğlu. (Halil CEYLAN)

Oğuzlar (Türkmenler) kitabı. (Yazarı:Faruk SÜMER).

KÖYÜMÜZDEKİ KABİNELER (SÜLALELER)

Dervişliler: (Tatarlar, Ceylanlar, Taşyürekler, Yıldızlar)

Mısıroğulları-Kezzaplar (Hocalar):(Güneşler, Demirler)

Ucuflar: (Alkanlar)

Mülhüm Uşağı : (Ekiciler, Toksözler, Temeller)

Karacumalar: (Uğurlar, Demirler)

Bektaşoğulları: (Yalçınlar, Özkanlar)

Başı büyükler: (Demireller)

Haydarlar: (Dumanlar)

Lökçüler: ( Şahinler)

Aşçılar : (Kayalar, Polatlar)

KÖYÜMÜZDE YETİŞEN MÜZİK DALINDA SANATÇILAR

1. Aşık İsmail (İsmail GÜNEŞ): AŞIKLAMA-HALK MÜZİĞİ

2. Ali GÜNEŞ : AŞIKLAMA-HALK MÜZİĞİ

3. Kadir TATAR : AŞIKLAMA-HALK MÜZİĞİ

4. Şahin TATAR : AŞIKLAMA-HALK MÜZİĞİ

5. Haluk ÖZKAN : HALK MÜZİĞİ

6. Tanju DUMAN : HALK MÜZİĞİ

7. Zülfikar DUMAN : HALK MÜZİĞİ

8. Songül UĞUR (Halk Müziği)

Derleyen Kaynak Kişi

Emekli Öğretmen

Şahin TATAR “ 

Tarihimizi araştırarak bizlere ışık tutan Emekli Öğretmen Sayın Şahin TATAR’A katkılarında dolayı teşekkür ederiz.

Hüseyin EKİCİ

İstanbul

Bir yanıt yazın