Hüseyin EKİCİ
Türkiye Birlik Partisi Eski Genel Başkanı
Ayasofya ile ilgili iki ayrı kanattan yorum geldiğini görüyoruz. Bir bölümü doğrudan Atatürk’ü hedef alıp eleştirmek değil hakaretler yağdırıyorlar. Diğer kesim ise Dünya Mirası olarak görülen Ayasofya’nın dini konumlardan uzak durmasını isteyenlerdir.
Ayasofya’nın Dincilerce savunulması ellerine geçirdikleri fırsatı ganimet bilip Atatürk ve Cumhuriyet Rejiminin kötülükler getirdiğini savunmaları, Cumhuriyet öncesi ve sonrası diye saldırmaları kanımızca ya bilgisizlikten ya da kasti olarak propaganda amaçlıdır. Ülkemizin zor günlerden geçtiği kimsenin umurunda değildir. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Laiklik ilkesinin aynı zamanda dinleri de koruma altına alındığının çoğu insan farkında bile değildir.
Ayasofya’nın dünya mirası olduğunu iddia edenler sözde Ayasofya’nın cami olmasına karşı gelmiş olmalarını da toplumun bir kesimini karşılarına almış görünmeleri tepkilere yol açmaktadır.
Özetle şunu söyleyelim ki; Atatürk bu günleri adeta düşünmüş olmalı ki Ayasofya aşağıda tarihi belgelerle açıklandığı gibi hem camidir hem de müzedir. Bu öngörü ancak Türk Milletinin bağrından çıkmış büyük devlet adamı Atatürk’ün dehasıyla çözüme zaten kavuşmuştur.
Gelin hep birlikte bu konunun uluslar arası hukuk ve inançla nasıl çözümlendiğini birlikte okuyalım.
Saldırganların, hakaret edenlerin özür dilemelerini beklemiyorum. Çünkü onlar hep aynıdırlar. Değişmezler.
AYASOFYA KİMSENİN OYUNCAĞI DEĞİLDİR
Ayasofya ne maksatla müze yapılmıştı?
Bu konuda konuşanlar Ayasofya’nın ne maksatla müzeye çevrildiğini bilmiyor.
Örnek:
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: “Asıl soru Ayasofya’nın neden 1934’te müzeye çevrilmiş olması. Cumhuriyet 1923’te kuruldu. Atatürk bile 11 sene bekledi. Bu konu tarihi bir perspektiften araştırılmalı”
Sayın Kalın, siz bu devleti yönetiyorsunuz. Neyi araştıracaksınız? Nasıl olur da bilmezsiniz? Ermeni Soykırımını tarihçiler tartışsın, Fethullah Gülen bizi aldattı ve daha niceleri. Bu kadar bilgisizlik ve gafletle ne cesaretle devlet yönetimine talip oldunuz?
AK Parti bilmediği gibi, Ayasofya’nın neden müzeye çevrildiğini MHP de bilmiyor. Örnek: Sayın Neval Kavcar bakın ne diyor: “1934’te şaibeli bir Atatürk imza kaşesi ile müzeye dönüştürülen Ayasofya”Bilmedikleri gibi, “şaibeli imza kaşesi” demekle Atatürk’e hakaret ettiklerinin bile farkında değiller.
Bu şu demek: Atatürk’ün Bakanlar Kurulu sahte bir Atatürk imza kaşesi imal ediyor ve Atatürk’ün bilgisi dışında aldıkları Ayasofya kararının altına bu kaşeyi vuruyor.
Yıl 1934. Atatürk hasta değil. Devletin başında. Onun haberi olmadan Ayasofya müzeye çevriliyor, Atatürk bunun farkında bile olmuyor. Yahu böyle bir şeyi Tansu Çiller’e bile yapamazsınız.
Atatürk’e böyle bir kumpas kurmaya kim cesaret edebilir? Atatürk’ün böyle İktidarsız bir lider olduğunu ima etmek ona yapılacak en büyük hakaret. Ayrıca, Bakanlar Kurulu ne maksatla böyle bir şey yapmış olsun?
Atatürk’e kazık atıp zevklenmek için mi? Atatürk’ün Bakanlar Kurulu böyle insanlar mıydı? Çok yazık.
İstanbul’un bir an evvel işgalden kurtarılması ve barışa kavuşarak ülkenin imarına başlanabilmesi amacıyla, 23 Temmuz 1923 günü Lozan’da” ileride düzeltiriz” düşüncesi ile iki önemli konuda taviz verdik ve anlaşmayı ertesi gün 24 Temmuz’da imzaladık.
1- Osmanlı’nın borçlarını ödemeyi kabul ettik
2- İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’nın Boğazlara yönelik tehditlere karşı garantör olacağı bir “Boğazlar Komisyonu” kurulmasını, Boğazlara Türk askeri yerleştirilmemesini kabul ettik.
Önce Osmanlı borçlarının ödenmesini ele aldık. 1930’a kadar borçların bugünkü değerle 42 milyar dolarlık kısmını ödedik.
Aralık 1932’de borçların geri kalanında indirim yapılmasını, aksi halde ödeme yapmayacağımızı bildirdik. Nisan 1933’de görüşmeler sonunda borçlarda %90,8 oranında indirim yapılmasını ve %7,5 faizle 20 yılda ödeme yapılmasını kabul ettirdik. (Geri kalan borç bugünkü değerle 225 milyar dolardı ve bunu 1944’e kadar vadesinden 10 yıl önce ödedik.)
Nisan 1933’deki borç indirimi anlaşmasından sonra sıra Boğazlara geldi. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına nöbetçi asker bile koyamıyorduk. Mayıs 1933’de Londra’da yapılan Silahsızlanma Toplantısı’na katılarak Lozan Anlaşması’nın Boğazlar Komisyonu maddesinin iptal edilmesini talep ettik. Bu talebimiz kabul edilmedi.
Bunun üzerine önce Sovyet Rusya ile görüşerek, Mussolini ve Hitler’in Boğazların güvenliğini tehdit ettiğini, Sovyet Rusya’nın güvenliği için Türk askerinin Boğazlara yerleştirilmesinin gerekli olduğunu söyledik.
Ayrıca, Ortodoks Rusya’yı yanımıza çekmek amacıyla 24 Kasım 1934’te Bakanlar Kurulu Kararı ile (1453’den önce Ortodoks mabedi olan) Ayasofya’yı müze yaparak karşı atağa geçtik.
Lozan Anlaşması’nda yapılacak değişikliği tüm imzacı ülkelerin kabul etmesi gerekiyordu. Ayasofya kararı, imzacı devletlerden Yunanistan üzerinde de etkili oldu. Çünkü Yunanistan da Ortodoks’tur.
Milletler Cemiyeti’nin Nisan ve Eylül 1935’de yapılan toplantılarında Lozan Anlaşması’nın Boğazlar maddesinin iptalini istedik, değişen dünya koşullarında (Mussolini ve Hitler’i kastederek) Türkiye’nin güvenliği konusunda endişe duyduğumuzu belirttik.
Ayasofya tavizi ve baskı diplomasimizin etkisiyle Sovyet Rusya ve Yunanistan delegeleri “Türkiye’nin talebinin makul olduğunu” belirterek bizi desteklediler.
Bunun üzerine İtalya dışındaki diğer ülkeler de talebimizin makul olduğunu kabul edince 11 Nisan 1936’da Montrö’deki (Montreux) Milletler Cemiyeti toplantısında Boğazlar konusunda yeni bir anlaşmaya hazır olduğumuzu belirten bir nota verdik.
20 Temmuz 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı, TBMM’de onaylandı ve Resmi Gazete’de yayınlanması bile beklenmeden 30,000 Türk askeri o gece yarısı İstanbul ve Çanakkale Boğaz’larına konuşlandı.
Anlaşma 5 Ağustos 1936 günü Resmi Gazete’ de yayınlandı. Görüldüğü gibi, Ayasofya bir amaç uğruna Atatürk tarafından müze yapılmıştı. AK Parti ve MHP’ye duyurulur. Yalnız onlar değil, CHP, İYİ Parti, hatta ADD ( Atatürkçü Düşünce Derneği ) bile bilmiyor. ADD’nin Ayasofya açıklaması içler acısıdır.
Amaç hâsıl olunca Atatürk Ayasofya’nın müze değil, cami olarak tescil edilmesi emrini verdi. Çünkü Montrö imzalanmış, artık Ayasofya’nın müze olmasına gerek kalmamıştır. Montrö’den 5 ay sonra, 19 Kasım 1936 günü düzenlenen Ayasofya’nın tapusu şöyle:
Vasfı: Türbe, Akaret, Muvakkithane ve Medreseyi müştemil AYASOFYAYI KEBİR CAMİİ ŞERİFİ
Sahibi: Ebulfetih Sultan Mehmet Vakfı
Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere bilumum zevatın “Tarihe ihanet” ve benzeri sözlerle Atatürk’ü suçlamaları tamamen bilgi noksanlığı dolayısıyladır.
Eşek yükü ile maaş alan danışmanlarının da bu konuda Sayın Erdoğan’a bilgi verecek donanımdan yoksun oldukları, aldıkları maaşları hak etmedikleri de böylece bir daha ortaya çıkmıştır.
“Atatürk müze yapmıştı, biz yeniden cami yaptık” iddiasının da doğru olmadığı tapuyu gören her aklı başında kişi tarafından anlaşılacaktır.
Atatürk eğer Ayasofya’yı müze yapmak isteseydi, tapuya “Vasfı: Müze” yazdırırdı. Hâlbuki “AYASOFYAYI KEBİR CAMİİ ŞERİFİ” yazdırmış.
“Cami yaptık, tapuya da cami yazılsın” talebi ile Tapu Müdürlüğü’ne gidenler “Zaten cami, müze değil ki” yanıtını alınca mosmor oldular.
Acaba utanıp özür dileyecekler mi?
Ayrıca, Atatürk eğer tapuya müze olarak tescil ettirmiş olsaydı bile, bu, devlet kurucusu olarak onun yetkisi dâhilinde olurdu ve hiç kimsenin bunu eleştirmeye hakkı olmazdı.
Her vesile ile Atatürk düşmanlığı yapamazsınız. Onun kurduğu devlette oturuyorsunuz. Beğenmezseniz, beğendiğiniz bir ülkeye gidersiniz.
Araya Hatay meselesi girdiği için ve ayrıca6u Montrö’den hemen sonra müze kararının geri alınması “sizi aldattık” anlamına geleceği için, ayrıca ömrü yetmediği için Atatürk bunu yapamamıştı.
Ancak günümüzdeki PKK – Kıbrıs – Doğu Akdeniz sorunlarımız dolayısıyla camiye döndürme kararı zamansız olmuştur.