Hüseyin EKİCİ
29 OCAK 2023
MİLLET KORKUYOR!...
1-Akp ve tek adam rejiminden
2- Chp ve 6 lı masa hışmından. Millet korkuyor. Eleştiremiyor. Gerçekleri diyemiyor.
Bizim de bu düşüncede olduğumuzu kimse söyleyemez.
Yarım asırdan daha fazladır durduğumuz yer bellidir.
Yaşayarak gördük, içlerinde bulunarak yaşadık. Her siyasetçiyim diyenler siyasi partilerde siyaset yapmayı nihayetinde geçim kaynağı olarak görmek çabasındadır. Bu gerçeği ne kadar saklı gizli tutsalar da gerçek budur.
Bu arada iyi niyetli olanları da tenzih ediyorum.
70 yıldır kendilerini ister sağ parti, isterse sol parti olarak gören siyasi kuruluşlarda değişmeyen kuraldır. Bir yere kapağı atarsam hayatımı kurtarırım mantığıdır.
Sağ siyasal partiler kendilerini her ne kadar muhafazakâr olarak adlandırsalar da her daim din sömürüsü ön plana çıkmıştır.
70 yıldır iktidara gelemeyen kurucu parti kendilerini her ne kadar ortanın solu, ya da sol parti olarak değerlendirmeye sunsalar da Atatürk istismarının dışında en güzel yaptıkları şey sağ muhafazakâr partilerle dini konularında yarış yapmaktan, ben daha dindarım demekten öteye gidememişlerdir.
Arada ufak da olsa bir ince ayrım farkı vardır.
Birinci kuruluş partisi; İsmiyle amblemiyle gerçekten Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin ilk ve Halkçı tek partisidir. Onun dışında kurulanlar ise hep gölgede kalmış ve olanaksızlıklar yüzünden yok olup gitmişlerdir.
İkinci büyük kurulan Sağ muhafazakâr parti ise, kuruluş döneminin ilk partisi içinde siyaset yapmış ve yetişmiş, siyaseti öğrenmiş ama toprak ağalarıyla, din simsarlarıyla birlikte hareket ederek çok büyük bir ivme kazanmış ve güçlenip Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti yıkıp yerine Osmanlı’nın devamını kurma çalışmalarına girişmişlerdir.
Pek tabiidir ki bu açık çabaları fazla uzun sürmemiş 27 Mayıs 1960 yılında siyasi ömürleri kesintiye uğramıştır.
En kısa zamanda kendini yeniden toparlayıp meydanlara inan sağ gelenekten gelen partilere paralel olarak Milliyetçi/Mukaddesatçı/Muhafazakar partiler de meydanlara hızla inip her koldan Atatürk Cumhuriyetini Arapçı/Türkçü/ Milliyetçi ve mukaddesatçı örgütlenmeleriyle bir olup ortadan kaldırmanın yollarını aramışlardır. Elbette hedef Üniversiteli genç kitleler ve örgütlenmeye çalışan sendikal işçi kesimler olmuştur.
Çok can almışlar ve Türk Milletinin genç ve aktif damarlarını yok etmişlerdir.
Bugün de aynı çaba ve çalışmalar içten ve dıştan gelen desteklerle ülkemiz kan gölüne çevrilmek istenilmektedir.
Arap Baharı henüz emperyalistlerin arzuladığı biçimde değildir, hedefine ulaşmamıştır ve devam edilmelidir.
Ülke Otoriter rejime geçişi sağlayan 12 Eylül 2010 Anayasa oylamasıyla büyük darbe yemiştir. İkinci büyük darbeyi 16 Nisan 2017 de ve 2018 de Tek adam rejimine geçerek Demokratik Hukuk Devletinin köküne kibrit suyu dökülmüştür.
Şimdi ise Cumhuriyetin 100. Kuruluş yıldönümünde ülkemiz Teokratik Rejime (Dini yönetim) geçirilmek için büyük bir çaba sarf etmektedirler. Bunun alt yapısını hazırlayarak gelen siyasal iktidar her yönüyle güçlenmiştir. Devletin tüm erklerini tek adam yetkisiyle Otokritik yönetimi kurmuştur. Yasama-yürütme-yargı ve Türk Silahlı kuvvetlerini izole ederek tek adama bağlamıştır.
Cumhuriyetin ilk 15 yılda kurduğu tüm fabrikaları özelleştirme adı altında satıp ortadan kaldırmıştır.
Şimdi ise ülkemizin en kıymetli yerlerinden limanlarını, topraklarını yabancı uyruklulara satarak tam talan ve yok etme politikası uygulanmaktadır.
Çok kötü noktaya gelen ülkeyi bu şartlarda ve tek adamın iki dudağının arasındaki yetkiye dayanarak her an Kanun hükmünde kararname ile krizleri, savaşları bahane edip seçimi erteleyebilir, Olağanüstü Hal ilan edebilir noktasındadır.
Muhalefet olarak karşısına çıkanlardan tek bir parti ki o da Atatürk’ün kurduğu partinin adını taşısa da asla onun ilkelerinin sürdürümcüsü olmayan bir partidir. Diğer 5 siyasi parti ise tümüyle sağ siyasal yapının Muhafazakâr-Milliyetçi- Mukaddesatçı – Arapçı Dinci oluşumlarından ibarettir.
Sözde, ülkemiz kuruluş ayarlarına bunlarla örgütlenerek getirilecektir.
Vay ki vay!…
Geçmiş dönemde Cumhurbaşkanlığı yapmış Ahmet Necdet Sezer ile bir kez bile danışmak, konuşmak nedense bir türlü akıllarına gelmedi. Ve bunlar ki Atatürk’ü dillerine dolayarak seçimlerde oy topluyorlar halkımızda Atatürk’ün hatırına ve ona olan saygısına oy veriyorlar.
Her kim ki; bunu dillendirse derhal saldırıya uğruyor ve susturuluyor. Bu arada siyaset sahnesinden atılıyor ve sittin sene bir daha o partiye adım dahi atamıyor, attırılmıyor.
Siyasetin başındakilerin beklentisi belli, koltuğu kaptırmak istemiyorlar. Yönetici ve üyelerin de beklentisi farklı.
Kısaca;
Herkesin beklentisi farklı farklı. Eleştirip kara listeye alınmaktan korkuyorlar. Kimi vekillik peşinde, kimi belediye başkanlığı peşinde, kimi meclis üyeliği peşinde, kimi de bir lokma ekmek daha kapabilme peşinde. Ülkemiz Ortaçağın karanlığına hızla sürükleniyor. Baştakilerde koltuk peşinde. Millet de korkusundan, nefsine yenilmekten öteye gidemiyor. Kimi Ayakkabı yalıyor, kimi de din ve inancını siper edip gerçekleri söyleyemiyor. Mezhep ve ırkçılık yapanlar da ayrı kulvarda koşuyor.
Siyasetçiler ise kendilerini hala dünyanın merkezinde görüyorlar…
ÜLKEYE YAZIK OLUYOR.