Home / Konuk Yazarlar / Genel / CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e açık mektup;

CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e açık mektup;

Sayın Başkan,

Ülkemiz çok zor durumda ve uçurumun kenarında. Bunu siz zaten her alanda dile getiriyorsunuz.

Ben sizlere karınca kararınca ufak bir katkıda bulunmak amacıyla bu mektubu kaleme aldım. Okursunuz okumazsınız bilemem. Ciddiye alırsınız almazsınız onu da bilemem. Ama bir yurtsever ve sıradan bir vatandaş olarak kendimi de sorumlu tutarak ilk ve son bir kez de olsa aşağıda yazacağım bilgileri sizlerle paylaşmak istedim. Önemsiz görürsünüz veya ciddiye alırsınız sizin takdirlerinizdedir.

Öncelikle işinizin zorluğunu bir vatandaş olarak biliyorum. Yaratan yardımcınız olsun. Başarılar dilerim.

Cumhuriyetin kurucu partisini yönetmek çok zordur. Yüz yıllık tarihi geçmişi olan CHP de sorumluluk duyup Genel Başkan olmak halk deyimiyle “Yürek Yemiş” olmanız demektir.

Sizin meydanlarda en çok dile getirdiğiniz bir cümleye kafam takıldığı için, bu birazcık uzun da sayılabilecek bu mektubumu fırsat bulduğunuzda okumanızı özellikle arz ediyorum.

Sayın Başkan; elbette benim kim olduğunu merak ediyorsunuzdur. 68 kuşağından ve yarım asırdır siyasetin içinden gelen “Halkçı ve Atatürkçü” geleneğin sürdürümcüsü olan sıradan bir vatandaşım.

Şimdi izninizle CHP nin 6 ok’unun dışında kalan “Sosyal Demokrasi konusunu” tarihi geçmişiyle eğip bükmeden bilgilerinize sunuyorum.

Sosyal Demokrasi Nedir?
Sosyal Demokrasi Dünyanın her yanında Sosyalist Enternasyonal tarafından yönetilir.
Sosyalist Enternasyonal bir Fabıan Topluluğudur.
Bu topluluk “1884′ te toplumu yüce ahlak ülküsü doğrultusunda yeniden düzenlemek amacıyla İngiltere’ de aydınların oluşturduğu siyasi örgüt. Amaç işçilerin sıkıntılarını bir nebze olsun giderebilmekti. Yaptıkları mücadele ile yaşlılık, hastalık sigortası gibi birçok yasanın çıkmasını sağladılar ve zamanla İngiltere işçi partisi içinde eridi.”

Bu topluluğu kimler kurdu?
Bu topluluğun kurucuları arasında tanıdık isimlere rastlıyoruz. Rothschld ve Rockefeller, Lord Alfred Milner (Sovyet Devrimini de finanse edenler), yakın arkadaşları olan Rothschildler, ve Elmas Tüccarı Cecil Rhodes’le küresel şirketlerin Avrupa’da dünyayı kontrol altına alma amacıyla düzenlediği Yuvarlak Masa toplantılarının mimarlarındandır. Meşhur “Balfour Deklarasyonu”nu (bildirgesini) veren Lord Balfour’dur. Fabian üyesi ve yöneticilerinden biri olan Lord Balfour, başbakanlık ve dış işleri bakanlığı yapmış ve meşhur bildirgesiyle İngiliz Hükümetinden bir İsrail Devletinin kurulması gerektiğini ve bunun da İngiltere tarafından gerçekleştirilmesini istemiştir. Bu topluluğun görünür amacı Sosyalist bir tek dünya düzeni kurmaktır. Arka planda ise hedefleri, dünyadaki emekçi sınıfların küresel sermaye çıkarları doğrultusunda kontrol altında tutulmasıdır.
Sistem, Sosyal Demokrasi adı altında finans çıkarlarının peşinde sürüklenen emekçi sınıflara verilen sahte mesajla gelirden emekçi sınıflara daha çok pay verileceği izleniminden ibarettir.
Sosyal Demokrasiyi de kuran Rockefeller Ailesinin her alanda parmağı olduğu gerçeğini açıklayan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon ‘da Rockefeller Ailesinin BM ‘nin kuruluşunda yoğun destek sağladığını 10 Eylül 2012 tarihinde açıklamıştır. Aynı ailenin Türkiye’de devlet yönetiminde bulunan birçok kişiye destek verdiğini bilmeyen yoktur.

Sosyal Demokrasi ve emperyalizm ilişkisi
• Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde verilen Kurtuluş Savaşında İngiliz İşçi Partisi iktidarda olduğu dönemde Sovyetler Birliği’ni Türklerin kurtuluş savaşına yardım ettiği için suçlamış ve Türklerin yerinin Asya Bozkırları olduğunu savunmuştur.
• İstanbul’un İngiliz askerleri tarafından işgal edilmesi kararını veren o zaman iktidarda olan İngiliz İşçi Partisi’dir.
• Yugoslavya’nın işgal edilmesine karar verenler de Fransız Sosyalist Partisi, Alman Sosyal Demokrat Partisi ve İngiliz İşçi Partisi olmuştur.
• Dünyaya sözüm ona demokrasi dersi veren Belçika ve Hollanda Sosyal Demokrat partileri de aynı zihniyetle, kendi sömürgelerinde bulunan ülkelerin emperyalizme karşı yapılan bağımsızlık mücadelelerine karşı hep sömürgeci şirketleri savunmuştur.
• Yakın tarihimizde Afganistan, Libya, Mısır, Suriye ve Irak’ın işgal edilmesi, İsrail’in kendi eliyle kurdurduğu Filistin halkının katledilmesine öncülük eden Hamas’ın İsrail’i tetiklemesine neden olan kararlarını da yine İngiliz İşçi Partisi, Almanya, Fransa, ABD ve diğer emperyalist devletler karar vererek milyonlarca insanın ölümüne sebep oldular. İşgal ettikleri ülkelerin başlarına kukla hükümetler koyarak emperyalist sömürülerine devam etmektedirler.

Sosyal Demokrasi ile Atatürkçü Düşüncenin Farkları Nelerdir?
1-
Sosyal Demokrasi Küresel Sermaye tarafından kurulmuştur ve temsil etmektedir.
2- Sosyal Demokrasilerde; Misak-ı Millinin, Ulus Devletinin, Cumhuriyetçiliğin ve Türkiye´yi Türkiye yapan Atatürkçü veya Kemalist yaklaşımların yeri yoktur.
3- Sosyalist Enternasyonal sıralarında yer alan temsilcileriniz aracılığıyla Misakı Milliyi, Üniter Devleti, savunamazsınız. Yani ekonomik ve coğrafi bağımsızlığınızı savunmanız mümkün değildir. Sosyal Demokratlar Avrupa Birliği’ni bir medeniyet projesi olarak göstererek egemenliğimizi onlarla paylaşmamızı isterler.
4- Sosyal Demokrasi anlayışı Ulus Devleti kabul etmez. Ulusalcı yani milliyetçi değildir. Ulusalcılığı aşılması gereken bir engel olarak görmektedir. Bunun için Sosyalist Enternasyonal 1951 Frankfurt kararında “Ulusal Egemenlik Sistemi Aşılmalıdır” maddesini kabul etmiştir.
5- Oysaki 1919 da yayınlanan Amasya Genelgesi dünyada ilk defa milli egemenlik kavramından bahsetmiş ve emperyalist işbirlikçisi saltanat yönetimini dışlamıştır. Bu genelge Avrupa emperyalizmi altında inim inim inleyen sömürge milletlere cesaret veren bir mücadele örneği olmuştur. Dünyada bir ilktir.
6- Milliyetçilik ilkesinde de, Türk milletinin ekonomide ve kültürel alanda egemenliği söz konusu edilmiştir. Kapitalist burjuva hâkimiyetini kabul etmez. İşveren kuruluşlarının hâkimiyetini getiren Sosyal Demokrasi anlayışı ise Avrupalı ortaklarla bir araya gelerek Türk milletinin sömürülmesi anlamını taşımaktadır. Özetle, kısmen de olsa egemenliğimizin Avrupa ile paylaşılması demektir. Eşit şartlara sahip olmayan Türk üreticisi ve emekçisinin sömürge haline gelmesi ve giderek işsiz kalması anlamına gelip göz yummak demektir. Örneğin, son 22 yılda AKP iktidarının yaptıkları gibi.
7- Sosyal Demokrasi anlayışı özgürlükçüdür ama bağımsızlıkçı değildir. Hâlbuki Türkiye Cumhuriyetini kuran kurucu irade Bağımsızlık ilkelerini şart koşmuştur. Bağımsızlık olmazsa olmazı yani kırmızıçizgisidir. Örneğin Kanada, Avustralya, Güney Afrika gibi ülkeler özgürlükçü bir demokrasi altında yaşarlar ama bağımsız değildirler. İngiltere Kraliçesine sadakat yemini edenler tarafından yönetilirler.
8- Sosyal Demokrasi ile idare edilen ülkelerde cumhuriyet olma zorunluluğu ya da kaygısı yoktur. İngiltere, İsveç, Danimarka ve Hollanda gibi ülkeler cumhuriyetle değil monarşi demokrasi ile yönetilirler. Oysa Türkiye Cumhuriyetinin Cumhuriyetçilik anlayışı ile demokrasi ayrılmaz bir bütündür. Sosyal Demokrat ideoloji Avrupa Birliği, NATO, Dünya Bankası ve İMF gibi Batı’nın çıkarına çalışan ve ülke bağımsızlığını sınırlayan antlaşmalarda tutmak isterler. Oysa Türkiye Cumhuriyetinin Atatürkçü düşüncesine göre hürriyetin, adaletin dayanak noktası “Milletin Hâkimiyetidir.”
9-
Sosyalist Enternasyonale göre Sosyal Demokratlar ulus devletlerin içindeki faşizm ve komünizm baskısı altında ezilen ve bağımsızlık isteyen halkların yanındadır. Türkiye’de de Atatürkçülük veya Kemalist bir yönetim olması nedeniyle faşist olarak görülen Türkiye Cumhuriyeti’nin baskısı altında yaşayan bir Kürt halkı (ile diğer alt kimlikler) vardır ve PKK baskıcı bir rejim altında inleyen halkın gerillasıdır, terörist değildir. Anlayış bu şekilde devam edip gitmektedir. Örn. DEM VE HÜDA-PAR
10- 1979 da Özyönetim ve Köy Kent projelerinden söz edilmiş ve Sosyal Demokrasiye atıfta bulunulmuştu. Bugün Özyönetimi DEM VE HÜDÜ-PAR savunmaktadır. Sosyal Demokrat diyerek CHP yönetimi de Özyönetim yerine özerkleşme ifadesini kullanmaktadır. O halde her üç parti de Sosyal Demokrat parti olarak ifade edilecektdir. Yugoslavya örneğinden de bilindiği gibi etnik sorunların yaşandığı coğrafyalarda yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, eyaletler oluşturmaya yol açmakta ve ulus devleti etkisiz ve gereksiz hale getirmektedir. Bugün ne Yugoslav diye bir millet, ne de Yugoslavya diye bir ülke kalmamıştır. Zaten dünyada küresel güçlerin amacı da, ulus devletleri ortadan kaldırmak ve sermayenin hâkim olduğu bir tek dünya devleti kurulmasıdır.
11- Sosyal Demokrasi gereğince Türkiye’de kendini Sosyal Demokrat Parti olarak gören siyasi partiler eşit vatandaşlık hakkının etnik kimlikler gözetilerek verilmesini savunmaktadır. Sosyal Demokratlar için Ulus Devlet’in varlığı pek bir şey ifade etmez
12Sosyal Demokrat Partilerin Anayasada yapmak istediği değişiklik Türklük ve Kürtlük gibi ayrıştırma yaparak Kürtlere sözde eşitlik getirmek istemektedir. Anayasanın değiştirilmesi ve hatta rejim değişikliğine gitmesi bu nazardan bakıldığında Sosyal Demokrasi anlayışlarından kaynaklanmaktadır. Bu talep alt kimliklere yasal bir statü kazandırma işlemi olup, kendileriyle birlikte Sosyalist Enternasyonal ortak paydasında buluşan Irkçı partilerin ve liderlerinin talebiyle aynı düşmektedir. Özerkliğin önündeki anayasal engellerin kaldırılması işlemi de yine aynı kapsamda değerlendirilmelidir. 16 Nisan Anayasa oylamasındaki gösterdikleri sembolik mücadeleler halkın gözlerini boyamak amaçlıdır. Başka türlü tarifi yoktur. İptali için girişimde bulunmamaları bundandır.
13- 1990 lı yıllardan itibaren liberal sol olarak da anılan Sosyal Demokrasi küresel sermayenin işine yarayacak ve emekçi halkın aleyhine sonuçlar doğuracak olan serbest pazar ekonomisini ve özelleştirmeleri savunur hale gelirken, devletçi modelden, (devletçilikten) vazgeçmiş, eğitim ve sağlık alanında alt sınıflar lehine olan ücretsiz uygulamaların kaldırılması yönünde hareket etmiştir. Bu da küresel sermayenin daha az vergi ödemesi anlamına gelmiştir. Bilindiği üzere, ücretsiz uygulamalar zenginlerden toplanan vergilerle yapılmaktadır. Eğitim ve Sağlık hizmetleri özelleştirilmez direnci kaybolmuştur.
14- Türkiye gerçeğinde ise Atatürk’ün Devletçilik ilkesi milli sermayeyi koruyan, yabancı sermayenin ülke ekonomisine tahakküm etmesine izin vermeyen, sosyal adaleti benimseyen devletçi karma ekonomik görüşü savunur ve Türkiye’ye özgü bir modeldir. Bu model, işçi işveren ilişkilerinde dengeyi korur, sınıf mücadelesinde derin ayrılıklara izin vermez.
15- Atatürk’ün ekonomi anlayışı ülke menfaatlerini öne çıkaran, koruyucu bir anlayıştır. Yabancı sermayenin ülkeye denetimsiz bir şekilde girişini engeller, ekonomik dengeleri bozmaması için gerektiğinde vergi ve gümrük koyarak kendi üreticisini korur. Zengin kesimlerden alınan vergileri düşürmez, dar gelirlilere yapılacak hizmetlerin zenginlerden ve ülkeye denetimli olarak giren sermayeden kesilen vergilerle olacağının bilincinde bir sistem olarak sosyal demokrat yahut liberal kapitalist sistemden çok daha sosyal adaletçidir. Adildir. Üretimin desteklenmeden yok edilmesi hep bu düşüncenin ürünüdür.

Sosyal Demokrasilerde laiklik anlayışı
1- Sosyal Demokratlar ülkelerinde ılımlı Hıristiyanlığı savunmaktadır. İslam ülkelerinde ise laiklikle değil kendi işlerine geldikleri gibi ılımlı İslam anlayışıyla yönetilmesini savunmaktadırlar. Onlara göre kilise özgürdür, dini istediği gibi tebliğ eder ve yorumlar.
2- Oysa Atatürk’ün laiklik anlayışında devletin din üzerinde diyanet işleri vasıtası ile bir kontrolü mevcuttur. Eğitimsiz din adamları yerine eğitimli insanlar eliyle yürütmektir.
3- Bu nedenle sosyal demokratlar diyanet işlerinin de kaldırılması taraftarı görünümündedir. Bugün sosyalist Enternasyonal’de de HDP şimdi ise DEM, CHP ve Barzani aynı saflarda oturur ve diyanet işleri başkanlığının kaldırılması gerektiğini savunur görünümdedir. .

Sosyal Demokrat parti Atatürk döneminde hep yasak oldu:
Hasan İleri ve Deniz Kavukçuoğlu’nun kitaplarında anlatıldığına göre Cumhuriyet dönemimde Hasan Rıza tarafından 1918 de kuruldu. 1925 te açılan Sosyal Demokrat Parti Atatürk tarafından yasaklanmış ve bir daha kurulması da engellenmişti. 1926 ve 29 yıllarında Hasan Rıza eliyle yazılan mektuplarla Sosyalist Enternasyonal’e Atatürk yönetimi şikâyet edildi. 1930 da tekrar partinin kurulması için müracaat edildi fakat yine reddedildi.

Sosyal Demokratlarla Atatürk yönetimi arasında yaşanan bu çekişmenin nedenleri:
1- “18 Temmuz 1919 tarihli İkdam Gazetesinde, Hürriyet ve İtilaf, Milli Ahrar, Milli Kongre, Sosyal Demokrat Fırka, Ahali İktisat Fırkalarıyla Trabzon Âdemi Merkeziyet Cemiyeti temsilcilerinin Sulh ve Selamet Fırkası’nda toplanarak fırkalarının müşterek çalışması hakkında müzakerede bulunduklarını öğreniyoruz. Hürriyet ve İtilaf Derneği ise bugünkü AKP gibi siyasal iktidar partileri zihniyetinde bir oluşumdur.
2- Bu örgütlerin hepsi de Anadolu halkının antiemperyalist direnişine karşı çıkan, Osmanlı Saltanatını destekleyen ve İngilizlerden yardım alan işbirlikçi örgütler. Yani, Atatürk 19 Mayıs,1919 da Samsun’a çıkarken, Sosyal Demokratlarsa 26 Mayıs 1919 da kurtuluş savaşına muhalif bir örgütlenme içine girmişlerdi. Hasan Rıza, 26 Mayıs 1919’da toplanan Şura-yı Saltanat ’ta partisi adına bir konuşma yapmış, mevcut sıkıntılardan sosyal demokrat saydığı Wilson’un prensiplerinin doğru olarak uygulanmasıyla kurtulabileceğini belirtmiştir. Anadolu’yu parça parça eden Wilson prensipleri, Hasan Rıza ve arkadaşlarının kurtuluş umudu olmuştur.
3– Yani, Ulusal Kurtuluş yıllarında Avrupalı Sosyal Demokratlar gibi yerli Sosyal Demokratlar da kurtuluş savaşına karşı çıkıyorlardı ve emperyalist ortaklarına işbirlikçilik yapıyorlardı. Bu nedenle Cumhuriyet kurulduktan sonra Atatürk Sosyal Demokrat Parti’yi hepten yasakladı.

Günümüzde Sosyal Demokratlar
Sosyal Demokrasiyi savunan politik önderler burjuvazi ile işbirliğini seçmiştir. Tercihleri her zaman sermayeden yana olmuştur. Örneğin Türkiye de TUSİAD gibi kuruluşlar ve onlardan gelecek öneriler doğrultusunda hareket edeceklerini her zaman taahhüt edip söz vermişlerdir. Buna gerekçe olarak da sınıf savaşımı yerine sınıfların demokrasi içinde barış halinde yaşaması gerektiğini savunmuşlardır.
Sosyal Demokrasiyi savunan Sosyal Demokratlar sınıf savaşımına aralıksız karşı çıktıkları için emperyalizme karşı bir mücadele de söz konusu olmamıştır.
Devrimci özelliğini kaybetmiş, sömürene karşı bile tavır almayıp uzlaşan bir ideolojiye ne kadar sol denirse aslında Sosyal Demokratlar da o kadar soldur. Daha açıkçası emperyalizme karşı mücadele etmeyen bir anlayış sol olur mu? Öncelikle bu tartışılmalıdır. Bu nedenle Solcu gibi davranıyormuş olmaları da inandırıcı olmamaktadır.
SON SÖZ
Bugün kendilerini Sosyal Demokrat olarak tanımlayan ve Atatürkçü, Cumhuriyetçi, Halkçı (Solidarist) görüşe  tarihten gelen düşüncelerle hep karşı gelen siyasetçilerle CHP’nin  gerçek savunucuları aynı çizgide olamaz.

CHP kurucu bir parti olarak Atatürkçü, Cumhuriyetçi, Tam Bağımsız, Laik, Halkçı, Milliyetçi, Devletçi ve Devrimci bir partidir. Mazlum ülkelerin öncüsü olmuştur.
CHP’nin bazı yöneticilerinin dile getirdiği talihsiz bir açıklamayla “Biz 1930. lu yılların partisi değiliz” ifadesi partiye büyük yaralar açmıştır. Halkı umutsuz hale getirmiştir.

CHP  ırkçı ve şoven bir parti hiç değildir..
CHP Atatürk Devrimlerinin sürdürümcüsü olarak Kuvayi Milliye Ruhuyla kurulmuş yurtsever bir partidir.
Hem Atatürkçü, Cumhuriyetçi, Halkçı ve hem de Sosyal Demokrat bir parti olunamayacağını Atatürk’ün aldığı kararla görüyoruz ve apaçık söylüyoruz ve ispatı ortadadır.
Takiyye yapmaya, bir yerlere şirin görünmeye gerek yoktur.
Eğer CHP Sosyal Demokrat bir Parti ise, bölgesel özerklik şartını kabul etmiş demektir.  Uniter devleti savunan CHP Atatürkçü partidir. Tam bağımsızlığı savunmaktadır.  Atatürkçü, Cumhuriyetçi, Halkçı bir partidir. Sosyal Demokrat parti değildir. Onun yerine HALKÇI BİR PARTİYİZ dememiz yeterlidir.(Örneğin Bülent Ecevit gibi) Atatürk’ün kurduğu partinin Ev sahibi ise yüce Türk Milletidir.

Net söylemlerle siyaset yapılması halinde Türkiye üzerinde kâbus gibi çöken kara bulutları dağıtmak mümkündür.  Saygılarımla. 19.09.2024  

Hüseyin EKİCİ

İstanbul

İRT : admin@huseyinekici.com.tr 0532 252 22 04

Bir yanıt yazın